Biz kadınlar yaşamın her alanında eşitsizlik, haksızlık, hukuksuzluk, baskı ve tahakküm ile karşı karşıyayız. Erkek egemen kapitalist sistem emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz üzerinden tahakküm oluşturarak, bizleri kıskaç altına almak istiyor. Yolsuzluk, rüşvet, talan ülkemizde kol gezerken, ayakkabı kutularından çıkanlar bizlerin emeğinden çalınıyor. AKP, 12 yıldır uyguladığı politikalarla kadınların siyasal, sosyal, ekonomik ve demokratik taleplerini görmezden geldi. Çocuk, hasta, yaşlı bakımı kadınların asli görevi olarak görülerek, kadınların emeği üzerinden kamu harcamaları kısıtlandı. Yapılan her zam biz kadınların daha fazla çalışmasına ve emeğimizin daha fazla sömürülmesine neden oldu. Fabrikalarda, tarlalarda, iş yerlerinde ucuz iş gücü olarak çalıştırılan ve ilk işten çıkarılan biz kadınlar olduk.
Bunlara ek olarak, kadın istihdam paketi bizlere ”müjde” olarak gösterilerek, yeni makyajlarla emeğimizin sömürülmesi daha da pekiştiriliyor. Kadın istidamını artırmaya yönelik çıkarılmak istenen yasa, doğum izninin artırılması evden çalıştırma, kısmi zamanlı çalışma, kreş zorunluluğunun getirilmesi gibi maddelerle süsleniyor. Bizler biliyoruz ki; bu yasa kadınların asli annelik görevlerini yerine getirmesi için, iş yaşamından uzaklaştırılmasının, güvencesiz ve esnek çalıştırmasının önünü açan bir yasadır. Doğum borçlanması, iki çocuktan üç çocuğa çıkarılıyor, ama zaten iliğine kadar sömürülen ve ekonomik zorluklar yaşayan kadınların bunu nasıl ödeyecekleri umurlarında değil.
Emeğimiz üzerinden bu politikalar uygulanmaya çalışılırken, bedenimiz üzerinde de bir tahakküm söz konusu. ”3 çocuk, 3 de yetmez 5 çocuk” söylemleriyle bedenimiz cinsellik, doğurganlık üzerinden tanımlanarak, ucuz iş gücü olarak görülüyor. Ne giyeceğimize, kaç çocuk doğuracağımıza, kürtaj mı, sezaryan mı yaptıracağımıza erkek egemen sistem karar vermeye çalışıyor. Kürtaj fiilen yasaklanıyor. Her gün şiddet, taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri ile erkek egemen sistem bizleri tekrar tekrar yok etmeye çalışıyor.
Eğitimde de durum çok farklı değil, 4+4+4 uygulaması ile çocuk işçiliği ve çocuk istismarı her geçen gün artıyor. Lisede okuyan ve evlenenlere açık liseye kayıt yaptırma şartı, evlenen öğrencilere kredi verme, kantinlerin, sıraların, yurtların ayrı olması, kızlı-erkekli tartışmaları gündeme getirilerek, cinsiyet eşitsizliği daha da artırılıyor.
Çocuklarımız ölmesin diye savaşlara, sorunlarımızın asıl kaynağı olan sömürüye ve erkek egemen sisteme… Katillere, tecavüzcülere, tacizcilere… Onları koruyan kollayan yasalara ve yasadışı uygulamalara, törelere ve geleneklere… Çocuklara uygulanan şiddet ve tecavüzlere, istismara.. Erkeğe bağımlı olmamak için işsizliğe… Güvencesiz çalıştırılmaya… Çalışan kadının, çifte mesaisine ve eşitsiz ücretlendirilmeye… Tarlalardaki köleliğe… Evlere gidilerek verilen güvencesiz hizmete… Okulsuz eğitimsiz bırakılmaya… Eğitimde, çocuklarımızın geleceğini ipotek altına alan yasal değişikliklere… Kitle iletişim araçlarıyla beyin yıkama operasyonlarına… Kadın ve çocukların seks kölesi yapılmasına HAYIR ! HAYIR ! HAYIR !.. diyoruz.
Evet, biz kadınlar 8 Mart yaklaşırken bir çok sorunla karşı karşıyayız. Fakat bizler, Klara Zetkin’in önerisi ile kabul edilen, ”8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nde, “talana, rüşvete, yolsuzluğa, emeğimizin, bedenimizin sömürülmesine son!” diyerek, barış, eşitlik, özgürlük taleplerimizle alanlarda, meydanlarda, sokaklarda mücadelemizi yükseltiyoruz.
Erkek egemen kapitalist sisteme, işsizliğe, şiddete, savaşa, yoksulluğa, esnek çalıştırılmaya, yolsuzluğa, rüşvete, talana karşı alanlardayız!
Kadınlara tam istihdam, güvenceli iş!
Kadınlara yönelik, şiddete, tacize, tecavüze son!
Kadın cinayetlerine son!
EBT(eşcinsel, biseksüel, trans) bireylere yönelik cinsel kimlik ayrımcılığına son!
Yaşasın Kadın Dayanışması!
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!